Hiç aklınızda yokken bir yerlerden çıkıp geliverir. Önemsemez, üstünde
düşünmez, canınızı sıkmasına izin vermezsiniz.Nerden çıktığını merak bile
etmezsiniz ya da kim olduğunu,daha önce nerdeydi, kiminleydi gibi sorular
aklınıza gelmez.Önemli olan gösterdiği ilginin sizi ne kadar tatmin
ettiğidir,yaralarınızı onunla sarmaya çalışır, sözlerin altında bir anlam
aramaz,kendinizi akıntıya bırakırsınız, hayat her şeye rağmen güzel olabilir
bende tadını çıkartmak istiyorum diye düşünürsünüz. Aslına bakarsanız hiç
zamanı değildir, acı veren bir ilişkiden yeni çıkmış ya da
çıkarılmışsınızdır, aldatılmış ve insanlara olan güveninizi yitirmiş ya da
aldatmış ve bunun suçluluğu altında ezilmişsinizdir ama hayat devam etmeli
öyle değil mi?
Sizi bu yıkıntıların arasından kurtaracak biri geliyor ve elini uzatıyor
sıcak,yumuşak, aşk dolu bir el bu. İşte tam o anda, siz yalnız kalmışken,
dostlar tarafından avutulmaya çalışılırken, en sonunda tam da işte kendime
geliyorum dediğiniz ve kendinize ait “bir daha asla” kararları vermeye
hazırlanmışken uzanan o el. Bir yabancının eli, nerden çıktı??
Doğru zaman olmadığını söylersiniz, yabancı içinde doğru zaman değildir,
sizin yaşadıklarınızın bir benzerini yaşamıştır.Hayatlarınızı yeni bir
ilişkiye, yeni bir insana göre sil baştan düzenlemek, yaşantınızda ona bir
yer açmak için yorgun, yıpranmış,sersemlemiş ve karşı cins hakkında
fazlasıyla düşünmüşsünüzdür çünkü. Yine de bu sizi engellemez, biraz eski
ilişkiden intikam alma isteği biraz da şu yalnızlık korkusu denilen şeyle
tutuverirsiniz uzatılan eli. Bu ilk görüşte aşk değildir, üzerinde
düşünülmüş bir mantık ilişkisi de değil, içgüdüyle belki de sarılırsınız bu
yabancıya.
Başlangıçta sizin için yaralarınızı saracak biridir, kendinizi korur aşkı
engellersiniz,çıkardığınız bir takım derslerle çevrenize ördüğünüz surları
korumaya çalışır, sizi yıkıntının içinden çıkaran ele biraz şüpheyle
yaklaşır, ilgisine karşı temkinli olur ve aklınızdan bir gün bitecek ve bana
acı verecek fikrini çıkartmazsınız.Diğer taraftan da acılarınızın
hafiflediğini görür onun ilgisinin keyfini çıkartırsınız. Nede olsa
kendinizi korumaktasınızdır bu yabancının size zarar vermesini engelleyecek
her türlü önlemi almışsınızdır.Sizin yanınızda olmadığında ne yaptığı,
sizinle ilgili olmadığında ne düşündüğü önemli değildir, bunlar sizin için
önemli olduğunda bilirsinizsiniz ki o artık bir yabancı değildir. Onun
yabancı kalması sizi acıdan korur bunu da bilirsiniz ve elinizden geleni
yaparsınız.
Elin sahibi de memnundur hayatından, yeni bir ilişkisi vardır ama sorumluluk
yoktur, o sıkıcı nerdeydin, kiminleydin, neden aramadın, niye böyle yaptın
soruları bulunmaz bu ilişkisinde, ne hissettiği yada ne düşündüğü bile
sorulmaz, yalan söylemek zorunda hissetmez kendini hatta hiçbir şey söylemek
zorunda değildir. Bu ilişkisinin devam etmesini ister,bir hayat arkadaşı
bulduğuna emindir, aradığı insanı ve dolayısıyla ilişkiyi bulmuştur.
Kusursuz bir ilişki, karşısındaki insanın ne kadar anlayışlı olduğunu,
birlikte ne kadar mutlu olduklarını ve en önemlisi de neden hiç kavga
etmediklerini düşünür. Yeni ilişkisi onu ne kadar da değiştirmiştir, o
sinirli insan gitmiş yerine iyi huylu, sevimli, anlayışlı biri gelmiştir.
Evet, işte mutlu bir çift. İlişki özgürdür, günler boyunca süren yıpratıcı
tartışmalar,gözyaşları, özürler ve çiçekler yoktur artık. Varolan sadece
“böyle devam etmesini istiyorum çünkü bu mükemmel bir ilişki ve sonunda
doğru insanı buldum” fikridir. Başlangıçta kurtarıcısına şüpheyle yaklaşmayı
tercih eden artık duvarlarını yıkmaya başlar. Kurtarıcı kendisini
kanıtlamıştır, düşünceli, ilgili ve romantiktir. Kusurları göz ardı etmeye
yetecek kadar önemli nedenlerdir bunlar. Kurtarıcı da duvarlarını yıkmaya
başlar. Ben olmasaydım onu kim kurtarırdı? Herkese tanır mıydı bu şansı? Ona
çok fazla ilgi gösterdim? Diğer ilişkimde böyle davransaydım belki de o
kadar kavga etmezdik? Ona güvenmemeliyim? Arkadaşlarına güvenmiyorum? Kendi
cinsim hakkında onu uyarıyorum ama sanki arkadaşlarıma fazla yakın
davranıyor? Benzer daha birçok düşünceyle kurtarıcıda yerle bir eder
duvarlarını.
Talihsizlik bunların aynı zamana rastlaması sanırım. Ve üçüncü bir şeyin ya
da en azından biz öyle olduğunu sanıyoruz, ortaya çıkması: Aşk Aşık
olduğunuzu nasıl anlarsınız? Ayrı geçen dakikaları sayarsınız mesela ama bu
arada onun kiminle ne yaptığını da düşünürsünüz, size sadık mıdır acaba?
Niye aramadığını merak edersiniz, kimi aradığını da . Duygularınızı ortaya
dökmekte bir sakınca görmez, görseniz de engel olamazsınız ve duygularınızın
anlaşılmadığını ya da kullanıldığını düşünürsünüz. Çelişkilerle doludur
içiniz, böyle anlarsınız aşık olduğunuzu, şüpheler içinizi kemirir, acı
çeker, gözyaşı dökersiniz. Ne kadar çok ağlarsanız o kadar çok aşıksınızdır.
Özgür ilişki gider yerine evinizin duvarlarının ve telefon hatlarının
belirlediği bir ilişki gelir. Ve biz buna aşk deriz. Daha az konuşur daha
çok hissetmeye çalışırız karşıdakinin duygularını, sürekli onu dener
çektiğimiz acıya değip değmeyeceğini düşünürüz. Onun yaptıklarını yaparak,
anlatmaya çalışırız ne hissettiğimizi, kelimelerin önemi kalmamıştır artık,
anlasın diye bekler anlamadı diye kızarız ama çelişkilerimizin içinden bir
türlü çıkamayız. Kendimizi anlatamaz, aşık olduğumuz insanı anlayamayız.
Belki de anlamak istemeyiz, yeterli görmeyiz onun kelimelerini, bizim gibi
hissetsin bizim gibi göstersin aşkını isteriz. Ama bunu yapamaz o ve aşk
acısı çekmeye başlayanlar artık aynı tarafta değildirler,hayal
kırıklıklarına dayanmaya çalışır, vazgeçmez, savaşırlar.
Mücadele aşkın doğasında vardır, aşıksanız birlikte olmanızı engelleyen her
şeyle amansız bir mücadeleye girersiniz. Belki de aşkı, aşık olmayı karşı
konulmaz yapan, aşkta zevk veren budur; uğruna dövüşülecek bir şey,
hayatımıza bir anlam. Artık hayatımızın bir anlamı vardır: aşkımızı
engelleyenle mücadele etmek: aşık olduğumuzla savaşmak. İki taraf da
ordularını toplar etrafına, dostlar yeniden sahnedeki yerlerini almışlardır.
Stratejiler belirlenir, planlar uygulanır, işe yaramazsa değiştirilir ve
yeniden denenir. Mükemmel aşık gitmiş yerini mükemmel bir düşman almıştır.
Nereye kadar devam edeceğinizi bilmeden kaptırırsınız bu oyuna kendinizi,
yıktığı şeylerin farkında olmadan savaşır sonunda yıkıntının ortasında
kalırsınız. Kimin kazandığını, savaşmaktan kimin önce vazgeçtiği belirler,
terk eden odur. Savaşı kaybeden oyunu kazanır. Hayatınızın anlamı da
vazgeçenle birlikte yok olmuştur artık.
Ve her şey yeniden başlar, hayat güzeldir, aşka rağmen ve aşk için..........